Perşembe

Su mucizesi - Masaru Emoto


İÇİNDE SU OLAN ŞİŞENİN ÜSTÜNE YAZILMIŞ VEYA SÖZEL SÖYLENMİŞ OLAN SÖZCÜKLER, DÜŞÜNCELER, SUYA ÇALINMIŞ OLAN MÜZİK VEYA OYNATILMIŞ FİLM İLE SUYUN YAPISAL ÖZELLİĞİ DEĞİŞİR.
Yaratıcı Japon bilim adamı Masaru Emoto’nun çalışmasında somut kanıtlarla insanın titreşimsel enerjisinin, düşüncesinin, kelimelerin, fikir ve müziğin, hatta son yaptığı çalışmalarda suya oynatılan filmlerin dahi suyun moleküler yapısını etkilediğini ispat etmiştir. Su bu gezegendeki yaşamın kaynağıdır. Beden bir sünger gibidir ve hücre denilen, sıvı dolu trilyonlarca odacıktan oluşur.
Yaşamımızın kalitesi sıvımızın kalitesi ile direk bağlantı halindedir. Su son derece uyumlu bir maddedir. Fiziksel şekli kolayca bulunduğu ortama adapte olur. Fakat değişen sadece fiziksel şekli değildir, moleküler şekli de değişir. Çevreden aldığı enerji veya titreşimler suyun moleküler şeklini değiştirir. Bu anlamda su sadece görsel olarak çevresel durumu yansıtmaz, aynı zamanda moleküler anlamda da yansıtır. Bay Emoto görsel anlamda bu moleküler değişimi belgelemekte. Su damlacıklarını dondurup fotoğraf çekme kapasitesi olan bir karanlık alan mikroskobu altında inceliyor. Yapılan çalışmalar çevresel etkilerin suda yarattığı moleküler değişimi açıkça ortaya koymakta.
Bay Emoto dünyanın değişik kaynaklarından alınan ve değişik durumlarda olan suyun kristalize şekillerinde birçok büyüleyici farklılıklar keşfetmiş. Akarsulardan ve kaynaklardan alınan su çok güzel geometrik şekilleri olan kristal desenler gösterirken, sanayi ve yerleşimin yoğun olduğu yerlerden alınmış kirli ve toksik su ve su borularında, depolarda bekletilen durgun su kesin olarak şekilsel bozukluk ve rastgele oluşmuş kristal şekiller oluşturuyor . Bu fotoğraflar suyun inanılmaz yansıtmalarını gösteriyor. Canlı ve her duygu ve düşüncemize tepki veren bir madde. Suyun, çevresindeki titreşim ve enerjiyi kolayca kopyaladığı açıkça ortada. Su, bir şey söylendiğinde, aktarıldığı anda, anında etkilenmekte.
Fotoğraflardaki dondurulmuş sulara fotoğrafları çekilmeden önce ya sözel olarak veya şişenin üstüne yazılarak resimlerin altındaki kelimeler yüklenilmiş. Suyun kelimelerin manalarının enerjisini kopyalayıp, görüntü olarak verdiği yansımanın gerçekliği şaşırtıcı.
Yapılan araştırmada suya müzik de çalınmış, film de oynatılmış. Örneklerde kelimelerin ve müziğin etkisini görebiliyorsunuz. Film oynatıldığında da korku filmlerinin, şiddet içeren filmlerin kötü bir etkisi olup şekil bozuklukları oluşmuşSu hücreler arası bilgi alış-verişini sağlar. Bu şekilde var olabiliyoruz. Sizin gün içinde düşündüğünüz ve söylediğiniz her şey tüm hücrelerinizi etkiler, çünkü bedeninizdeki su bunların enerjisini kopyalayıp hücrelere dağıtır.
Dolayısı ile siz bir bakıma düşündüğünüz ve konuştuğunuz şeyler olursunuz, bedeninizi de etkilersiniz. "Ben hep hasta olurum." dediğinizde içinizde dolaşan su o kaliteye bürünüp bunu hücrelere iletir. "Beni hasta ediyorsun, seni öldüreceğim" cümlesi yüklenilmiş olan suyun fotoğrafına bakınız.
Düşündüklerinizin ve konuştuklarınızın kalitesinde yaşarsınız.

Çarşamba

Aliskanliklarimiz ve Noron Baglantilari / Mutsuzluk


Bir davranisi veya dusunceyi surekli ve tutarli yapiyorsaniz beyninizdeki o bolumu kalinlastiriyorsunuz. Dusunceyi temsil eden siviyi noron baglantilarinda surekli hareket ettiriyorsunuz. Ve burada ki bolgeler kalinlasiyor, aliskanlik dedigimiz sey gerceklesiyor.Daha az dusundugunuz ve dolayisiyla kullandiginiz bolumler ise ince kaliyor. Ince baglantilari (yani az dusundugunuz dusunceleri ya da davranislari) kullanmak istedigimiz zaman zorlaniyoruz. Ince baglantilari kullanmak, kendimizi guvensiz hissettiriyor; cunku kalin kisimlari kullandigimiz zaman kendimizi evimizde hissederiz. Bu mutsuzluk bile olsa!!!

Mutsuzluk bir aliskanlik haline geldiyse burada kalmak kendimizi guvenli hissettirir. Mutlu olmak icin caba gosterdigimiz zaman garip bir zorlanma ve guvensizlik hissederiz. Iyiligimize olacagini bilsek bile cok zorlaniriz. Mutsuzluk kaderimiz degil, kalin noronumuzdur! Mutsuzlugu bilincli aklimizla degil ama bilincaltinda cok severiz.

Siz yeter ki degismek isteyin, sadece yeni noronlara ihtiyaciniz var. Eger yeni bir aliskanlik kazanmak istiyorsaniz, yeni noron baglantilari olusturmaniz gerekiyor. Nasil mi?

Bekleyin...

Salı

Bir arkadastan "mektup" var

Diyeceksin ki niye gec cevap yazdin? Aslinda gec yazmadim, zamani geldi yazdim. Hayatta Hersey aslinda Boyle isliyor, sen ne yaparsan yap eger zamani gelmemisse hicbisi degismez veya degisir ama sen alman gerekeni alamaz ve sana lazimi goremezsin. Aslinda Hersey seninle ve inancinla, bakis acinla ve ne kadar istediginle ilintili.Her turlu donanima sahipsin, sadece Sabrin yok ve her olayi hata, yanlis, sanssizlik goruyor ve olan herseyin bir neden ile oldugunu unutuyorsun.Hayat tesadufi olmayan tesadufler butunu ve bizler bunun kenarindan tutunmusuz. Ama butun bu kutlenin hareket kolu ve/veya komutlari bizlerin elinde.Bazilarimiz bunu erken, bazilarimiz gec kesfesiyor AMA kesfesince hayatbir baska yol aliyor.Senden bir ricam var, hayatinda olan herkesi ve en onemlisi kendini affet.Kurtul yuklerinden, gereksiz bir suru yuk tasiyarak yolunu aydinlatamazsin.Tasiyacagin tek yukun askin olsun bu yolda, ayaklarin bedenini, bedenin ruhunu, ruhunda askini tasisin. Hersey icin sukur et, hayatindaki Hersey suan icin tamdir ve bunun icin sukur et ve mutlu olmasini ogren elindeki ile ve sonra iste, ve degistir yapiyi. Goreceksinki hayallerinin otesinde tum isteklerin sana gelecek ve zaman sahip oldugun bircok istegininde farkina varacaksin. Kendini ve insanlari yargilamayi birak. Hersey olmasi gerektigi gibidir bunu sakin unutma. Hep pozitif ol, kendini birakma, kolayi secme, bahaneci olma.Bahane bulmaya harcadigin enerjini, kendini bulmaya harca, inaniyorum ve diliyorum sen bunu yapabilirsin.Mutluluk senin elinde, bu tamamen nerde dursugun ile degil, neresine bakip neresinden ne gordugunle alakali.Mutlu olmak icin mevcut yolundakileri degistirmeye cabalayacagina, kendini degistir. Kir zincirlerini, ac kapilarini. Once gozunu degistir, farkli bakislar icin. Sonra ruhunu rahat birak maddesellikle bogma onu, birak o bulsun yolunu ve varsin askin pinarina susuzlugunu gidersin.Hersey inanmakla baslar, ama gercekten inanmakla. Sonra istemek gelir pesinden, cidden istemelisin. Sonra sukur etmek gelir pesinden, sukur etmelisin sana verilen Hersey icin. Sonra birakmalisin kendinin bugunu ve dunu ile ugrasmayi neden boyle, neden soyle demeyi.Inan bana eger kafani biraz olsun kaldirirsan yukariya gordugun manzarayi cok ama cok seveceksin:) Kuzu en kisa zamanda insallah gorusmek uzere, dilerim kendini sevmeye, herkesi affetmeye, olani kabul edip olmadigini sandigin varolanlari gormeye en kisa zamanda baslarsin.Dedimya hayatta Hersey zaman ile alakali zamani gelince sende olacaksin istedigin gibi.Kendine cok iyi bak, operim kocaman.

E.B.

Pazartesi

Makro Felsefe

- Doğru özneldir. (Kişiye özgüdür). İnsan neye inanırsa kendisi için o doğrudur.
- Ancak öğrenmeye hazır olabilen öğrenebilir. Öğrenci hazırsa öğretmen ortaya çıkar.
- İnsanın ruhu, kusursuz biçimde dengeli makrokozmozun ayrılmaz bir parçasıdır.
- İnsan, bütün varlıklarla şu anda, geçmişte ve gelecekte bir olduğunu ve makrokozmik kökenini geçici olarak unutmuştur.
- Bir şey yapmak istediğimizde gerekli olan sadece istemek ve bunu uygulamakta kararlı olmak.
- İnsan, yaşamı ve gerçeği bir mikroskobun sınırlı görüş alanıyla görür. Oysa bizim sınırlı görüş alanımızın hemen ötesinde bulunan birleştirici, uyum sağlayıcı makrokozmik gerçekleri neredeyse tamamen göz ardı eder.
- At gözlüklerimizi, alışık olduklarımızın dışındaki herşeye karşı kendimizi kapayacak veya bunları dışlayacak biçimde dar tutuyoruz. Sonuçta kendimizin, başkalarının ve evrenle olan ilişkimizin sınırsız ama çaba gerektiren makrokozmik gerçeğini görmek yerine, bu gerçeğin son derece kısıtlı, ama bize pek rahat gelen mikroskobik bir parçasıyla yetiniyoruz.
- Gelecekte Din, insanların daha çok bir yaşam biçimi olacak. Buna da makro felsefe denilecek.- Makrokozmik bölünmez bir bütündür. Herşey bir bütündür.
- Sınırlı bakış açısı, sınırlı inançları olan mikro adam neredeyse tümüyle yok olmadan (bilinçlerde ilerlerme olmadan) Makro toplum var olamaz.
- Makro adam koşulların kurbanı olmadığını, kendi kaderinin, kendi gerçeğinin yaratıcısı olduğunu bilir, yaşamın sadece kendi gelişmesi için kendi seçdiği deneyimleri içerdiğini bilir.
- İnsan, önyargı ve korku duvarlarını yıkmaya başladığında duygusal ve ruhsal açıdan Makro adam olmaya başlıyor.
- Makrokozmozda ölümsüz bir ruh olduğunu hatırlayacak düzeyde bir bilince eriştiğinde ise, zihinsel olarak Makro adam olmaya başlıyor.
- Makrokozmik birlik içinde olduğunu idrak ederek, evrensel dönüşüne başlıyor.
- Bazı ruhlar -hepsi değil- korkudan titremeyi, kuşkuyu, kendini ayrı hissetmeyi, çatışma heyacanını ve tabii fiziksel zevk ve acıları deneyimlemek için bedenlendiler. Böylece enkarne oldular. Nerden, ne amaçla geldiklerini unuttular.
- Bilinçlerin azalması sonra tekrar tekamül yoluyla kazanılması süresi içinde Makrokozmosun kendisi deneyim kazanıyor.
- Tekrar doğuş (reenkarnasyon) bir kuram değil, gerçeğin ta kendisidir.
- Yoksulluk, hastalık, adaletsizlik, ölüm gibi şeyler mikro bilinç düzeylerde vardır. Makro bilinç düzeyinde bunlar asla yoktur.
- İnsan, geçici olarak oynadığı role gerçek benliğini yitirecek kadar dalmış ve o rolü seçenin sadece kendisi olduğunu unutmuştur. Geniş açıdan bakıldığında ortada herhangi bir adaletsizliğin söz konusu olmamasının nedeni budur. Çünkü her ruh oynadığı her rolü kendisi seçmiştir.
- Sonunda herkes bu uykudan uyanıp, Allahın kendisiyle bir olduğunu idrak edecek.
- İnsanlar, yaşadıkları gerçeği kaldıramaz hale geldiklerinde, kendilerine düşsel bir dünya yaratırlar. (Delirirler).
- İdrak ne kadar yükselirse, fiziksel beden de o kadar kolay denetim altına alınır. Amacımız kendimizi sınırlı, düşük titreşimli fiziksel varlığımızdan tamamen özgürleştirmektir.
- Parça bütünden ayrı olamaz.
- Aile, ekonomik sınıfi, din, ulusallık, kültürel ve ırksal bölünmeler ortadan kaldırılmadıkca Makro toplum oluşturulamaz.
- İnsan, kendini başkalarından ayrı ve üstün hissetmenin özgürlüğünde bulmak ister.
- Bencil olma ve kendi mutluluğuna başakalarınkinden daha fazla önem verme, rekabet, savaş, başkalarını yok etme, aşırı tüketimle kirlilik yaratma, aşırı üreme ve işbirliğini reddetme özgürlüklerinden insan uzaklaşmalıdır.
- Sevgiyi belirleyen şey, kişinin bilinç düzeyidir.
- Mikro bilinç düzeyinde aşk, kıskanç bir sahiplenme duygusuyla kendini gösteren kuşku ve kuruntu dolu bir bağımlılıktır.- Başkalarına yaptığımız herhangi bir şeyi kendimize yapmış sayılırız.
- Başkalarını hangi ölçüyle ölçersen, karşılığında sana da aynı ölçü uygulanacaktır.- Her etki, eşit güçte karşıt bir tepki doğurur.
- Ne edersen kendine, edersin kendi kendine.
- Sana nasıl davranılmasını istiyorsan, başkalarına da öyle davran.
- Bilinçli zihnimiz, yaşamımız, kendimiz, duygularımız hakkında bir resim yapıyor ve bilinç altımız bu resmi hakim bilincimizin inançlarıyla mükemmel bir uyum içinde madde dünyasına aktarıyor.(YARATMA).
- İnsanlar kendilerini ve çevrelerindeki dünyayı nasıl algılıyorlarsa, ancak öyle davranabilirler. Ve bu algıları tamamen inançlarına ve yaşam felsefelerine göre belirlenir.
- Daha geniş bir resim görmek için daha geniş bir açıya ihtiyacımız vardır.
- Gerçeğimizi baskın düşüncelerimiz biçimlendirir.
- İnsan bir şeyi, onun hakkında konuşurken değil, onu uygularken gerçek anlamda öğrenir.
- İnsanın davranışı her zaman inançlarının ürünüdür, inançlarıda yaşam felsefesini oluşturur.
- Sadece kendi yaratmış olduğumuz olayları deneyimleriz.
- Başkalarıyla birlikteyken, kendini onlarla ilişkilerinde yetersiz bulduğunda rahatsız olur ve hoşnutsuzluk duyarsız; bu da sadece onların senin için bir tehlike oluşturduklarını hissetdiğinde olur.
- İnsanlar başkalarında ancak kendi olumsuz geçmişlerini gördüklerinde en büyük korku ve nefreti duyarlar.
- Makro felsefeye göre; öğrenmek sadece hatırlamaktır.- Her konudaki öğrenim için iki etkenin gerekli olduğunu hatırlamak zorundasın; saf istek ve yeterli inanç.
- Saf istek, olması çok istenen bir şeyin olacağı gerçeğini sevinç ve sukunetle kabul etmek anlamına gelirken, endişe yüklü istek olması çok istenen bir şeyin gerçekleşmeyeceği korkusu olarak tanımlanır.
- Rastlantılar hazırlanmış ortamlardır.
- Elimizdekini yitirme kaygımız, üst bilinç düzeyine erişmemizi engeller.
- Her başarısızlık gerçekte bir başarıdır.
- Hiçbir fiziksel çirkinlik, düşüncelerdeki çirkinlikle boy ölçüşemez.
- Kin, Hırs, Şehvet, Öfke, Nefret, Bağımlılık ve kıskançlık duygularından arınmadıkca Ego benliğin esiri olmaktan kurtulamayız.
- İnsan, yanında aşağılık duygusuna kapıldığı birinden nefret etme eğiliminde olur.
- Beyin gücümüz, bedendeki yedi salgı merkezini etkilemek için kullanıldığında fiziksel görünümde değişiklik meydana gelebilir.
- Korkmadığımız şeyler bize zarar veremez.
- İnsan neden korkarsa o başına gelir.
- Olan neyse onun kendi mükemmel eserimiz olduğunu bilerek, bunu sevinçle kabul etmeliyiz.
- Hiç bir şeyi vaz geçilmez bir tutku haline getirmemeliyiz.
- Bütün bunalımlar bastırılmış isteklerden kaynaklanır.
- Düşünce ve duyguların fiziksel bedenimize ve bu bedendeki bütün değişimlere biçim verdiğini öğrenmeliyiz.
- Varlığımız her hücresi düşünce ve duygularımızdan aldığı komutu sadakatle yerine getirir.
- Kendisini yücelten kişi aşağılanmaya mahkumdur.
- İnsan, kendisine ve başkalarına Makro açıdan bakabilirse, korku, yalnızlık duymayacak ya da herhangi bir deneyimden kaynaklanan hoşnutsuzluğu yaşamıyacaktır.
- Yargılama ki yargılanmayasın.- Beden, zihin ne emrederse yanlızca onu yapar.
- Başkasına zarar vermeye çalışan, sadece kendisini inciltir.
- Öfke, istenmeyen bir durumu değiştirmekte yetersiz kaldığını hissetmekten kaynaklanır. İnsan öfkeyi gerçekte kendisine karşı duymaktadır.
- Mikro adam genellikle, hoşlanmadığı deneyimlerin sorumluluğunu kabul etmeyi red eder ve farkında olmadan suçu başkalarının üzerine atar, kendine duyduğu öfkeyi ve nefreti başkalarına yöneltince de kendisini aklanmış hisseder.
- Makro gerçeğe göre insan, ancak kendi hatalarından aldığı dersi hatırladığı (hatalarını kabul ettiği ) zaman öğrenebilir.
- Geçmişini unutan onu tekrarlamaya mahkumdur.
- Makro bakış açısına sahip biri, her şeyin aynı andan iyi ve kötü, çirkin ve güzel olduğunu hem başarısızlığı hem başarıyı birlikte barındırdığını bilir.
- Sadece evrenin mükemmel olduğunu ve neyi seçmişsek yalnızca onu deneyimleyebileceğimizi söyler Makro felsefe.
- Herkes her şeyin bir olduğunu öğrenecek (Uyanacak).
- İnsanların tüm sorunları, yaşamımzıdaki kaçınılmaz değişikliklere direnmekten ve bunlara karşı savaş vermekten kaynaklanır.
- Eğer başınıza gelen her şeyi sevgiyle kabul edebilirseniz, geleceğinizde kötü ya da sevimsiz olarak niteleyebileceğiniz hiçbir şey olmaz.
- Ruhun daha üst bilinç düzeylerine doğru gelişme süreci içinde aşması gereken en son ve en büyük engel benlik duygusudur.
- Gelecekle ilgili şeyler sadece olasılık olarak bilinebilir ya da tahmin edilebilir. Çünkü istek ve inançlar değiştikce bunlar da değişirler.
- Mikro toplum çekicidir. çünkü bencilce isteklerin doyurulmasına veya bazı çabaları gösterenlerin yurtsever, devlet adamı ya da kahraman olarak alkışlanmalarına fırsat verir.
- Kişilik sadece mikro açıdan bakıldığında vardır, gerçekte hiç bir zaman ayrı bir birey olmadık.
- Geçmiş, şimdi, gelecek gibi kavramların sadece birer mikro iliizyon olduğunu anlayacaksın.
- Olan herşey eşzamanlıdır.
- Zaman yoktur boyut farklılığı vardır.
- Her insan öleceği anı(zamanı) kendisi seçer. Bu seçim genelde bilinçli zihinle değil, ama bilinçaltıyla ya da ruhsal düzeyde yapılır.
- Kendini bağışlamak kendini kabul etmektir.
- Eğer kendini bağışlarsan, hatalarını olumlu bir biçimde kabul eder, böylece onları başarıya dönüştürmeyi ve gerekli dersi alarak gelişmeyi öğrenebilirsin.
- Kendimizi sevgiyle tamamen kabul edebiliyorsak, ancak o zaman benliğimizin tümüne bakabiliriz.
İnsan çektiği bütün hastalıkları ve uğradığı bütün zararları, haksızlıkları gerçekte kendisi meydana getirir.
- İnsanın şaşkınlığı ve duyduğu dehşet de kendisini hep ürküten o boş inançlarından kaynaklanır.
- Mikro bakış açısına göre insan için önemli olan, başkasından üstün olduğu duygusuna kapılmaktır.
- Mikro insanda, büyüklenme duygusu ve başkaları üzerinde egemenlik kurma isteği vardır.
- Bilinçli zihnimizle neyi kınıyorsak, kesinlikle o deneyimi kendimize çekiyoruz.
- Bir şeyden nefret edebilmemiz ya da hoşlanmamamız için onun kendi benliğimizde de var olması gerekir.
- Kalben saf ve temiz olana herşey saf ve temiz gelir.
- Bir zihnin gelişkinliği, kabul edilemez görüneni kabul edebilmesiyle ölçülür.

Kahvalti Kadinlari


Reha Muhtar'ın Mina'ya Mektuplar kitabından)
Kahvaltı kadınları sevgili olmak isteyen, sevgi vermek için gönlünü açan ve aşkı arayan kadınların yazısıdır...Kadınları bir parça anlamak isteyen erkekler "Kahvaltı Kadınları"nı yaşamalıdır...Yaşamında bir kez bile "Kahvaltı Kadını"nı mutlu edememiş bir erkek, cinsiyetsizdir...Çünkü bir sabah kahvaltısı sevginin ta kendisidir... AKŞAM YEMEĞİ ERKEKLERİErkekler akşam yemeğe çıkartacak kadın ararlar... Kadınlar, akşam yattıktan sonra sabah kahvaltı edecek erkekleri...Erkek akşama ve geceye odaklanır...Akşam yemeğe çıkartacağı güzel kadınla samimiyeti artırmayı umar...Oradan başka bir eğlence mekanına gitmeyi tasarlar...Hoş başlayan yemeğin romantik devamından medet umar...Eğlence mekanının alkollü arsızlığından gecenin devamını arar...Bulursa rahatlar...Her halükârda, noktayı gece uykuya dalarken koyar... Erkeğin nokta koyduğu yerde kadın hayatı yeni başlar...Kadının arayışı esasen, erkek uykuya daldıktan sonra başlar... Akşam yemeği, ilk gece için hoş olsa da etkili değildir...Gidilen eğlence mekanı, zevkli olsa da belirleyeci değildir... Belirleyici olan sabah kalkıldığında ne durumda olunacağıdır...Akşamki beraberlik, beraberlik değildir... Esas sabah kalktıktan sonra beraberlik varsa, onun adı beraberliktir...İlk akşam yenilen yemek, yemek değildir...Sabah edilecek kahvaltı kadın için ilk yemektir... Her kadın, her halükârda ve mutlaka bir kahvaltı kadını olmayı arzular... Vücudunun değil, kendi değerinin bilinmesini ister... Sadece erkekliği değil, erkek adamı uyandırmayı düşler... Ön sevişme diye adlandırdığı akşam yemeğini değil, sevişme sonrası kahvaltıyı arzular... Flörtü sevse de, sevgiyi arar...Kadınlığından gurur duysa da esasen aşkı arar...Özgür birliktelikleri savunsa da, ait olacağı adamı arar... İlk akşam yemekte ses etmese de, kahvaltıyı umar... Erkek duyarsızlıkları yoğun aşk durumları dışında, kadın kahvaltısını anlamaz... Sabah nemrutluğu, akşamki özenin tersidir...Verilen sözler sabah unutulmuştur...Gece fethedilen dünyalar, sabah kaderlerine bırakılmıştır... Paylaşılan kalpler yalnızlığa terk edilmiştir...Kadın için sevgi çokça yerini yeni bir öksüzlüğe bırakmıştır...Erkek için hayat normal ritmine dönmüştür...Çoğu zaman böyledir ve böyle olacaktır... Çoğu zaman böyle olduğu ve böyle olacağı için, kadın kahvaltılı birliktelikler ister...Erkek geceye noktayı koymuş ve uyumuşken, kadın virgülü koymuş ve düşünmeye başlamıştır... Kadın için gecenin nasıl geçtiği gece belli olmaz...Sabah belli olur... Her zaman sabah kahvaltısı yapılmasa da, kahvaltılı birliktelikler müthiş güzeldir... Büyük aşk olmasa da sevgi doludurlar...Vücutlarını paylaşanların, birbirlerini paylaşması önemlidir.Ruhu güzelleştirir, sakinleştirir, dinginleştirir... İnsana insan olduğunu hissettirir...Hayvanlardan ayrı olduğunu özümsettirir...Bunu bilmeyenlere hanzo denir...Yüzüne söylenmese de arkasından söylenir...Akşam yemekleri davetlerinin çokluğu kadınlara dişi olduklarını hissettirir... Mutlaka gereklidir... Sabah kahvaltıları ise, kadınlara kadın olduklarını özümsetir... Gerekli olmanın ötesinde gereksinimdir... Olmaması büyük eksikliktir.Kahvaltısız kadınlar o eksikliği erkeğe mutlaka hissetirir.. Akşamın güzelliği sabahki kahvaltının içindedir... Kahvaltı birlikteliktir... Sürekli olmasa da paylaşılan bir güzelliktir...Kadınlar kahvaltılı olmalıdır.Kahvaltısız bırakılmamalıdır...

AŞKIN ÖMRÜ ÜÇ YILDIR - Frédéric BEİGBEDER / Doğan Yayınları


Kitabın İncileriSayfa

Aşk daha başlamadan kaybedilmiş bir savaştır. 13

İlk yıl "Beni terkedersen kendimi öldürürüm" denirİkinci yıl "Beni terkedersen, acı çekerim, ama kendimi toparlarım" denirÜçüncü yıl "Beni terk edersen şampanya patlatacağım" denir.
Aşk komplosunun temelinde, çok iyi saklanan bir sır yatar. Sizi aşkın hayat boyu sürdüğüne inandırlar, oysa aşk kimyasal olarak üçüncü yılın sonunda yok olur. 23

Hem siz kim oluyorsunuz da, öngörülen tarihte sizi kaçınılmaz olarak yüzüstü bırakacak olan salgı bezleri ve sinir ileticileriyle boy ölçüşmeye cüret ediyorsunuz? Gerekirse şairlerin lirizmi tartışılabilir, ama doğa bilimleri ve demografi karşısında mağlubiyet kesin. 25

Sık sık şu üç cümleyi tekrar edin:1) Mutluluk diye birşey yoktur2) Aşk imkansızdır3) Hiçbir şey vahim değildir 29

Hayat böyledir işte: kendinizi azıcık mutlu hissettiğinizde, sizi hizaya sokmayı görev bilir. 32

Benjamin Constant'ın romanı Adolphe'un sonunu hatırla: "Hayattaki en büyük sorun verilen acıdır ve en mahir metafizik bile, seven bir kalbi kıran insanı mazur göstermez." 36

Bizim kuşak evlilik için fazla yüzeysel. McDonald's'a gider gibi evleniliyor. Sonra zap yapılıyor. Genelleşmiş zapping toplumunda, insanların hayat boyu aynı kişiyle yaşamalarını nasıl isteyebilirsiniz? 47

Erkekler, hüsranlar arasında bocalayan tatminsiz hayvanlardır. Kadınlar oyunu akıllıca oynamak isteselerdi, hayat boyu peşlerinden koşmaları için onları yanlarına yaklaştırmazlardı. 48

Birgün mutsuzluk hayatıma girdi ve ben, bir salak gibi onu bir daha asla hayatımdan çıkaramadım. 61

Sizi seven birini sevmenizin adı narsisizmdir.Sizi sevmeyen birini sevmenizin ki ise aşk."Fan-Şiang sormuş 'Aşk nedir?'Üstat cevap vermiş: "Karşılıktan çok çabaya önem vermeye aşk denir." Konfüçyüs 61

Karar vermek zorundasınız: ya biriyle birlikte yaşarsınız ya da onu arzularsınız. İnsan sahip olduğu şeyi arzulayamaz, bu doğaya aykırıdır. 67

Bana aşkın bütün sorunu şu gibi geliyor; mutlu olmak için güvenliğe ihtiyaç duyulurken, aşık olmak için güvensizliğe ihtiyaç duyuluyor. Mutluluk güvene dayanırken, aşk kuşku ve tedirginlik gerektiriyor. 68

Birbirini tanımayan bir kadın ile bir erkek arasında, özel bir nedeni olmaksızın, öylesine, sadece birbirlerinden hoşlandıkları ve bunu göstermemek uğruna mücadele ettikleri için oluşan o titrek, ele gelen, aşırı elektriklenme büyüler beni. 77

"Yalan söylediğimizde, bir kadına onu sevdiğimizi söylediğimizde, yalan söylediğimizi sanabiliriz, ama bize bunu söyleten birşey vardır, dolayısıyla söylediğimiz doğrudur." Raymond Radiguet 92

Yalnız olmak utandırıcı bir hastalık haline geldi. Neden herkes yalnızlıktan kaçıyor? Çünkü yalnızlık insanı düşünmeye mecbur ediyor. Descartes bugün yaşasaydı, "Düşünüyorum, öyleyse varım" demez, "Yalnızım, öyleyse düşünüyorum" derdi. 97

Üçüncü mektup ses getirdi. Teşekkürler posta: telefon, faks ya da internet, iki aşık arasındaki gizli mektuplaşmanın o romantik heyecanına sahip olamayacak asla. 101

Laclos olmak istiyordum, ama kendimi Musset olarak buldum. Aşk anlaşılması imkansız birşey. Başkalarında gördüğünüzde anlayamıyorsunuz, başınıza geldiğinde ise daha da az anlıyorsunuz. 103

Sinikler ve karamsarlar fena aşık olurlar, çünkü bu onlara iyi gelir. Aşkı eleştirenler, buna en çok ihtiyacı olanlardır. 123

Hepsinden önemlisi, mutlu olmak için daha önce çok büyük bir mutsuzluk yaşamış olmak gerektiğini öğrendim. Acı stajı yapılmamışsa, mutluluk sağlam olmuyor. 165

İnsanın bir başkasını sevebilmesi için, ilk önce kendisini sevmesi gerekir. 167

Ganesha






'Ga' Buddhi yani bilgiyi sembolize ederken 'Na' Vijnana yani hikmeti sembolize eder. Buradan da anlaşılabileceği gibi Ganeşa bilgi ve hikmetin üstadı, Tanrısı, aynı zamanda başlangıçların ve kategorilerin Rabbi, engellerin kaldırıcısı, Dharma'nın koruyucusu, Karma'nın ve kozmik hafızanın, bilgeliğin efendisi, iyi şansın Tanrısı'dır, meşhur Swastika işareti Ganeşa'nın işaretidir, Ganesha "Aum" dur.Karmanın efendisi olan Ganeşa kişinin yaşamında karşılaşacağı olayları kontrol edebilir, bu nedenle Hindular bütün özel isteklerini Ganeşa'ya iletebilirler.Tanrı Ganeşa sembolik olarak kişinin içinde keşfedilmeyi bekleyen Tanrısallık'tır.Ganesha Upanişad'da şöyle denir:"Sen saf farkındalıksın, Brahmansın, 'öz'sün, akıl ve bilgisin, bütün bu dünya senin içinde görünür,sen toprak, su, hava ve ateşsin, Brahma, Vişnu ve Şiva'sın."Ganesha; göbekli, sarı veya kırmızı, dört kollu ve fil başlı tasvir edilir. Ayrınca bu tasvirlerde çoğunlukla ya bir fareye biner ya da yanında bir fare vardır. Hindular, Ganeşa'nın kendisini Hindu peygamberlerine bu şekilde gösterdiğine veya bu şekilde tezahür ettiğine inanır.Tüm Hint Tanrısı tasvirleri gibi bütün Kozmosun bedensel enkarnasyonu kabul edilen Tanrı Ganeşa tasviri de yoğun bir sembolizmle bezenmiştir:Ganeşa'nın büyük fil kafası bilgiyi, aklı, irfanı temsil eder. Elindeki balta, arzuların yarattığı acıyı ve ıstırapları yok etmeyi ifade eder. Ganeşa bu sembolik baltayla kişinin hayatındaki engelleri kaldırır. Ganeşa'nın diğer elinde tuttuğu kamçı/ip, insanın Tanrı'ya bağlanmasını ve Tanrı'yı sevmesini sağlayan gücü ifade eder. Karnının büyüklüğü, Ganesha'nın, insan hayatındaki tüm acıları sevgiyle yutup sindirebileceğini, insanın hayatında karşılaştığı kötü olayları da farkındalıkla sindirebilmesinin önemini ifade eder. Ganeşa'nın üzerine bindiği fare, cehaleti ve egoyu temsil eder.Ganeşa'nın ufacık bir fare üzerinde gitmesi aklın ve bilginin ışığının, ego ve cehalet karşısındaki üstünlüğünü ifade eder. Ganeşa'nın Lotus çiçeği tutan dördüncü eli, insanın yaşamındaki en yüce gayeyi ruhun evrimini tamamlamasını ve bunun mutluluğunu ifade eder. Büyük kulakları Ganeşa'nın bütün insanları, bütün duaları duyabileceğini ayrıca dinlemenin önemini ve bilgeliği ifade eder. Ganeşa'nın bir dişinin kırık olması, her türlü düalizmi aştığını ifade eder.Ayrıca sembolik Hint mitolojisine göre Ganeşa dünyanın en uzun destanı olan Mahabharatta'yı yazarken kalemi kırılır ve tek dişini kırarak destanı yazmaya devam eder, kalem vazifesi gören bu diş, bilgiyi ifade etmektedir.Dünyaca ünlü Hindu kutsal kitabı Bhagavad Gita da Mahabharatta destanının içindedir. Alnındaki Trishula, Ganeşa'nın zamanın efendisi olduğunu, geçmiş şimdiki ve gelecek zamana bağımlı olmadığını ifade eder. Duyarlı ve esnek olan fil hortumu, zorlukları göğüsleyebilecek gücü ayrıca iç dünyanın derinliklerinde keşfe çıkarabilecek enerjiyi ifade eder. Bedeninin duruşu ve hortumu AUM'un tasviridir. Ayaklarının şekli, dünyada ama dünyadan olmadan yaşamanın önemini ifade eder. Öne doğru bakan üçüncü el kutsamayı ve koruyuculuğu ifade eder. Dört kolu dört iç özelliği ifade eder: Zihin, bilgi, ego ve vicdan. Ganeşa, saf farkındalık olan ve bu 4 olgunun insanların içinde oluşmasını sağlayan Atman'ı/özü, ruhu ifade eder
Ganeşa Hinduizm dininin koruyucusu ve bekçisi olarak kabul edilir, Hindu olmak isteyen kişi, ilk önce Ganeşa'ya ibadet etmeli kendisini ve samimiyetini ona kabul ettirmelidir, bütün Hindulara göre Ganeşa'ya ibadet etmeden onun "dostluğunu" kazanmadan Hindu olmak mümkün değildir.Her türlü Hindu duasında ilk önce Ganeşa'ya dua edilir, bu küçük dua Hint besmelesidir: "Aum Sri Ganapataye namah" veya "Aum Sri Ganesha namah".