Perşembe

Hayvanlar Alemi


Bazen kedi gibiyizdir hep sevilmek isteriz ama hiç sevmeyiz ya da öyle göstermek isteriz.Bazen de köpek gibiyizdir hep severiz hatta sevilmesek bile, fazlasiyla da gösteririz sevgimizi üstelik.Hem seven hem de sevilen olduğumuz durumlar ise cok nadirdir.Zaten onun da kıymetini bilmeyiz; ya kedi köpek gibi kavga ederiz ya da etmemek için hiç biraraya gelmemeyi tercih ederiz... Kedi miyim, kopek mi? Yoksa hicbirimi...Siradanligin takendisi miyim yoksa siradisi mi?Farkeder mi?

Varoluşçuluk


Varoluşçuluk, hayatın anlamınının izini süren ve bireyin değerinin ne olduğunu anlamaya çalışan bir felsefi akım ve edebi akımdır.Varoluşçuluk, diğer birçok akımın tersine, bireye genel bir kavram gibi yaklaşmaz, onun öznelliğini nesnelliğin üstünde tutar. Varoluşçuluğa göre, hayatın anlamı ve bireyin öznel tecrübesiyle ilgili sorular diğer bütün bilimsel ve felsefik uğraşlardan önemlidir.Varoluşçuluk genelde kötümserlik, bunaltı, özgürlük, başkaldırış ve umutsuzluk felsefesi olarak düşünülür. Varoluşçuluk Kierkegaard, Dostoyevski,Nietzsche (daha farklı bir biçimde olsa da), Sartre, Camus ve Heidegger ile birlikte anılır.İsminden de anlaşıldığı gibi bireyin varoluşunu, özünden üstun tuttuğu için aynı zamanda topluma bir karşı çıkışı da içerir. Butun zaaflarıyla birlikte insanı ereklerini seçişinde özgür tutar.Bu aralar cok hosuma giden bi kitap okuyorum, Irvin Yalom’un “bugunu yasama arzusu” – Arthur Schopenhaur ve bir psikoterapi grubuyla ilgili...Varolusculuk felsefesi cok hosuma gitsede, bu şopen denen adamin karamsarligi biraz mide bulandirici.Kitapta ilgimi ceken bazi yerleri not aldim, sana onlarida yazacagim.Birincisi Kierkegaard diye bir adam var, bu varolucularin hepsi zaten acaip karamsar adamlar, buna da gerceklik diyorlar.Kierkegaard cifte umutsuzluktan bahsetmis.Bazi insanlar umutsuzdurlar ama umutsuz olduklarini fark edemeyecek kadar kendilerini aldatirlar demis.Ordan da boyle bir aciklama ilgimi cekti;Acilarimin cogu arzularimla hareket etmemin sonucu ortaya cikar ve sonra bir anlik tatminle mutlu olurum. Kisa sure sonra bu tatmin can sıkıntısına donusur, derken bir arzu daha ortaya cikar.İstemek, anlik tatmin, can sikintisi ve daha fazla sey istemek diye surup gider... Bu Schopenhaur’dan;*Hayat birbiri ardina gelen kahrolasi kayiplardan olusur. Nietzce;Bir inek ile insan arasindaki en buyuk farkin inegin nasil var olacagini , gelecegin korkularini ve gecmisin yukunu tasimadan, icinde bulundugu mutlu anda herhangi bir kaygi yani korku duymaksizin nasil yasayacagini bildigini yazmistir.Biz talihsiz insanlar gecmis ve gelecegin o kadar etkisi altindayizdir ki, şu anda kisaca geziniriz. Cocuklugumuzun altin gunlerini neden hep ozlemle anariz biliyor musunuz? Bunun nedeni o gunlerin kaygisiz gunler, agir, aci veren anilarla , gecmisin copleriyle yere cokmeden onceki gunler olmasindandir.Yine schopenhaur’dan;İnsanin ne kadar baglantisi var ise hayatin o kadar yuk olacagini ve insanin baglantilarindan ayrilirken o kadar buyuk aci cekecegini dile getirmis.Schopenhaur’un insanin kendini baglantilarindan ayirmasi gerektigi dusuncesi Budizm’de de vardir.Aksi bir dusunce olarak;Baglantilar ve bunlarin bol miktarda olmasi dolu bir hayatin vazgecilmez unsurlaridir ve aci beklentisi yuzunden bu baglantilardan kacinmak, yalnizca kismen hayatta olmanin kesin neticesidir. Spinoza’nin her zaman kullandigi birsey : Sub Specie AeternitatisSonsuzluk yonunden demek....Rahatsizlik verici gundelik olaylarin sonsuzluk yonunden bakildiginda daha az rahatsiz edici halde geldigini ifade ediyor. Yine schopenhaur’dan;*Onceden insani tamamen ele geciren ve yogun birsekilde etkileyen seyler, bi zaman sonra soguk,renksiz ve uzak gorunur.*İnsan baskasi tarafindan rahatsiz edilemez, kisinin sukunetini anca kendisi bozabilir.*İnsanin icinde ne kadar cok sey var ise, baskalarindan o kadar az sey ister.*Gercekte insanlik disi olan sey, kendi degerimi tahminimin, onemsiz olan digerlerinin bakisina gore bir mantar gibi inip cikmasina izin vermemdir.*Ayni aciyi ceken yoldaslariz ve hayattaki komsularimizdan hosgoru ve sevgi gereksinimi duyariz.*Onemsememek onemsenmeyi getirir. Bu da boyle buyurdu zerdust’ten,Oldu’yu ben oyle istedim’e cevirmek- tek basina buna kurtulmak denir.Hayat tarafindan yasanmak yerine, hayati yasayin.Kaderini sev.Hayatini sonuna kadar yasa ve ondan sonra öl. Buyuk acilar daha onemsizlerinin hissedilmesini engeller ve tersine, buyuk acilarin yoklugunda en kucuk dertler ve sıkıntılar bile bize buyuk aci verir. İnsanin dans eden bir yildiz dogurabilmesi icin icinde bir kaosun olmasi gerekir. Gibi gibi gidiyor...... Ama simdilik bu kadar.

Çarşamba

Kadınlara Özel - 30+ kadınlar için

Andy Rooney der ki…
" Yaşım ilerledikçe,
en çok otuz yaşını aşmış bayanlara değer vermeye başladım."
İşte bunun sebeplerinden bir kaçı:
Otuz yaşını geçmiş bir kadın
asla sizi gecenin bir yarısı uyandırıp "ne düşünüyorsun?" diye sormaz…
Umurunda değildir çünkü ne düşündüğünüz.
*********************
Otuzunu aşmış bir kadın TV deki maçı seyretmek istemiyorsa,
söylene söylene TV 'nin karşısında yanınızda oturmaz…
Yapmak istediği bir şeyi yapar. Ve bu genellikle daha enteresan bir şeydir.
************************
Otuz yaşını aşmış bir kadın
kendini yeterince iyi tanır ve kendinden emindir…
Kim olduğunu, ne olduğunu, ne istediğini ve kimden istediğini bilir.
 Otuzunu aşmış çok az
kadın onun hakkında ya da yaptıkları hakkında  ne düşündüğünüzü önemser.
************************
Otuz yas ustu kadın
çoğunlukla büyük asklara, omur boyu sürecek bağlılıklara doymuştur.
Hayatında en son ihtiyacı olduğu şey bir başka mız mız, devamlı söylenen, ne
yapacağına karışan, yapışkan bir aşıktır.
***********************
Otuzunu aşmış kadın,
ağırbaşlıdır.
Bir operanın ortasında ya da pahalı bir restoranda sizinle çığlık çığlığa
kavga etmesi çok nadirdir…
Ha tabi hak ettiyseniz,  sizi vururken de hiç tereddüt etmez, sonuçlarına
katlanmayı da planlayarak…
*********************
Otuzunu aşmış kadın
övgüler yağdırmakta çok bonkördür, çoğu hak edilmemiş bile olsa…
Çünkü takdir edilmemenin ne olduğunu iyi bilir.
*********************
Otuzunu aşmış kadın
sizi bayan arkadaşlarıyla rahatlıkla tanıştıracak kadar kendine güvenir…
Daha genç bir kadın, en iyi arkadaşını bile görmezlikten gelebilir,
yanındaki adama güvenmediği için.
********************
Otuz yaşın üstündeki kadın
sizin onun arkadaşına ilgi duymanızı hiç sallamaz…
Arkadaşının onun aldatmayacağını bilir.
*********************
Kadınlar yaşları ilerledikçe medyumlaşırlar.  
Ona günah çıkarmanıza Hiç gerek yoktur…
Onlar her  haltınızı bilirler.
*********************
 Otuz yaşını aşmış bir kadın
Kıpkırmızı bir ruj sürdüğünde bu ona çok yakışır.  
Ama daha genç kadınlarda böyle değildir. Çiğ durur…
**********************
Otuz ustu kadınlar
açık sözlü, doğrucu ve dürüsttürler…
Onun için ne anlam taşıdığınızı merak etmenize gerek yoktur…
Ne kadar geri zekâlı olduğunuzu bir çırpıda açık açık söyleyiverir…
Eğer bir geri zekâlı gibi davrandıysanız.

Mikro Adam - Basari ve Basarisizlik

Tehlikeleri goze alarak, basarisizliklara ugrayarak, ancak ondan sonra basararak ogreniriz. Hatalarimizin ve basarisizliklarimizin yardimiyla gelisir, ilerleriz. Basarisizligin, basarinin obur onemli yarisi oldugunu goremezsek, basarisizliktan sakinmaya calisiriz ve boyle yaparken basariyi da yitiririz.
Bize engel olan korkularimizdir.
Basarisizlik korkusu..
Yani kendini yetersiz hissetme.
Aslinda isteklerimizi yerine getirecek tum guce sahibiz.
Ne istersen onu alirsin, ancak alacagina "inan".
Birseyi vareden zittidir. Olumsuzluk olmadan olumluya ulasamayiz.(Dusmeden yurumeyi ogrenemeyiz gibi)
Zihnimizde dengeyi kurmayi ogrenmeliyiz. Herseyi bir butun olarak kabul edip, basarisizligin basariya giden bir yol oldugunu bilirsek, basari ve basarisizligi birlikte kabul edebiliriz.
Her basarisizlik insani sorunun butununu kavramaya (tam bir icgoruye) daha da yaklastirmasi acisindan kucuk bir basaridir.
Basari icin yeterli istek ve yeterli inanciniz olsun. Hic biri tek basina yeterli degildir.
Gorusunuzu genisletin.
Iste ve inan..Deneyimle ve kabul et..Ilerleyelim ve buyuyelim..
Hicbirsey imkansiz degildir.
Bizi kisitlayan sey inancimizdir.

-bir makro felsefe klasigi-

Hem hayata basari-basarisizlik diye bakacaksak, basari kriterlerini kim belirleyecekti ki? Basari insanin hedeflerine ulasmasi ise hedeflerde zamanla ve sartlarla degismiyor muydu? Basari belki insanin kendini sadece mutlu hissetmesi olamaz mi? Ve ne ile mutlu oalcagimiza zihnimiz karar vermiyor mu?

m.